Android ve iPhone Kullanıcılarının Kişilik Özellikleri



     Lincoln Üniversitesi'nden Heather Shaw Psikoloji bölümünde doktorası için bir çalışma yapmış. 530 Android ve iphone kullanıcısının kişilik özellikleriyle ilgili bir karşılaştırma diyebiliriz

     İlk testte Android kullananların iPhone kullananlara gore daha dürüst, alçakgönüllü, uyumlu,  düşüncelerini gizlemeyen, yeni fikirler ve değişimleri kabul etmeye meyilli olduğunu gözlemlemiş. Ancak ikinci çalışmada birebir aynı sonuçlara ulaşamamış. Yine de dürüstlük ve alçakgönüllülük özelliklerinin Android kullanıcıları arasında daha yaygın olduğunu söylüyor.

Kadınların tercihi ve benzerlikten kaçınma

     Kadınların iPhone tercihi erkeklere göre iki kat fazlaymış. Elde edilen bir diğer bulgu da "benzerlikten kaçınma" üzerine. Biraz daha açıklayacak olursak; katılımcıların başkalarıyla benzer ürünler kullanmayı tercih etmemesi... Android kullanıcılarının diğer insanlarla benzer ürün kullanmaktan daha fazla kaçındığı, yani farklı ürün kullanma yöneliminin daha fazla olduğu ortaya çıkmış.

Yüksek Statü     

Yapılan bu psikolojik çalışmada "yüksek statü" de ele alınmış. Yüksek statülü bir telefon kullanmaya hangi kesimin daha çok önem vereceğini söyleyecek olursak; tabi ki iPhone kullanıcıları :)

Shaw insanların indirdikleri uygulamalara göre de bir kişilik incelemesi yapılabileceğini söylüyor. Çarpıcı tespitlerinden biri; telefonların artık kişilerin mini birer "sayısal sürümü" haline gelmesi. Ona göre bir başkasının telefonumuzu kurcalamasından rahatsızlık duymamızın temelinde de bu yatıyor. Çünkü telefonumuz bizimle ilgili pek çok şeyi açığa vuruyor.     



Kaynakça: Bilim ve Teknik Dergisi 2016/10
Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

Kahve Yerine Çay İçmemiz İçin 5 Neden



   Anadolu'nun her yanına sohbetiyle, sıcaklığıyla yayılmış bir kültürümüz var: Çay. Nereye giderseniz gidin hep çayla karşılanırsınız. Bu kültürün güzelliği bilimsel olarak da kanıtlanmış. Sebeplerini duyunca hak vereceksiniz. Ama sebeplerine geçmeden önce şunu da belirteyim; burada çayı karşılaştırdığım kahve Türk kahvesi değil.

Sıvı İhtiyacını Daha İyi Karşılar 

     Kahveyle çayı karşılaştırdığımızda çayın vücutta sıvı ihtiyacını çok daha iyi bir şekilde karşıladığını söyleyebiliriz. Çünkü çay sadece bitkilerle çeşnilendirilmiştir ve sıvı ihtiyacını anında karşılar. Ancak kahvede durum öyle değildir. Kahvenin içindeki suyun vücut tarafından emilmesi daha uzun sürecektir.

Daha Uzun Süre Zinde Tutar

     Çoğumuz kahvenin kafein miktarının çok daha fazla olduğunu biliriz. Hatta bu sebeple uyanık kalmak istiyorsak kahve içeriz. Aslında bu tam bir efsaneymiş. Kahve çayın kafein miktarının aynı olduğu araştırmalarla ortaya çıkmış. Hatta çayın sağladığı enerji takviyesinin daha uzun süreli olduğu ispatlamış. Kahve içtiğimizde aldığımız hızlı kafein aniden enerjimizin yükselmesine ama bir o kadar hızlı düşmesine sebep oluyor. Çaydaki kafeinin emilimi yavaş yavaş olduğu için daha uzun süre enerji veriyor. Yani sabahları güne başlamadan önce kesinlikle çay...   

Daha Fazla Antioksidan

     Kahvede mi yoksa çayda mı daha fazla antioksidan vardır? Cevabınız çoğunluk gibi kahve olduysa yanıldınız. Günümüzde üreticiler, çayın yararlarını arttırmak amacıyla, çaya daha fazla antioksidan ekliyorlar. Demek ki çaylar bol antioksidanlı. 

Diş Sağlığına Daha Yararlı   

     Kahve de çay da diş sağlığı için mükemmel içecekler değil elbette ama günde tüketilen bir ya da iki fincan çay dişlerinizin flüorür düzeyini dengede tutarak, dişlerinizin sararmasına engel olacaktır. 

Stres Seviyenizi Düşürür  

     Kahve kalp atışlarınızı hızlandırırken çay sizi yatıştırır ve beyninizi rahatlatır.  Çay için, stresten uzak yaşayın.

     Daha bahsedemediğimiz kemikleri güçlendirmesi, bağışıklık sistemini güçlendirmesi gibi bir çok özelliği var çayın. Güne çayla başlamak gerek. Öğlen çayla bir mola vermek, akşam sohbet ederken bir çay içmek gerek.

Kaynakça: Bütün Dünya Dergisi 2016/4

Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

"Ali Cengiz Oyunu" Nereden Geliyor?


     "Ali Cengiz Oyunu" deyimini sık sık kullanırız. Ne anlama geldiğini de biliriz. Şeytanın bile aklına gelmeyecek oyunlar, hileler, düzenbazlıklar gelir akla. Hatta TDK yayınlarında "Kurnazca ve haince düzen." diye bahsedilir bu deyimin açıklamasında. Ancak bu deyimin nereden geldiğini tam olarak bilmiyoruz.

     İnternette nereden geldiğiyle ilgili bir çok bilgi bulabilirsiniz. Çoğu olağanüstü olaylara dayanan bilgilerdir, efsaneler de vardır içinde. En çok bahsedileni ise bir sihirbaz adamın gayb ilimleriyle uğraşarak çeşitli sihirler, oyunlar yaptığı hikayedir. Bu adam ilmini o kadar ilerletmiş ki istediği her şekle girebiliyormuş. Çeşitli oyunlarla halkı hem şaşırtmış hem kandırmış. İşin ilginç tarafı isteyene bu oyunları nasıl yaptığını öğretirmiş. Ama öğrettiği kişiyi bir başka oyunla öldürürmüş. "Öğrenen kanarya olsa, sihirbaz atmaca olup onu avlarmış"... Devrin padişahı bu düzenbazı mat edene kızını vadetmiş. Herkes kaçarken Ali Cengiz bu işe talip olmuş. Sihirbaz Ali Cengiz'i kolay lokma belleyip oyunu öğretmiş. Sınav günü Ali Cengiz “koç” kılığında meydana gelmiş. Sihirbaz derhal “kurt” olmuş. Ali Cengiz “su”olup kurdu boğmak isteyince sihirbaz kendini “ateş”e çevirmiş. Bir süre ikisi de kılıktan kılığa girerken Ali Cengiz çiçek olup padişahın kucağına düşmüş. Sihirbaz eşekarısı olup üzerine konmuş. Ali Cengiz hemen darı  olup yere yayılmış. Sihirbaz tavuk kılığına girip darıları yerken Ali Cengiz tilki olup onu boğmuş...Ali cengiz darı olduğunda tavuk olan sihirbaz darıları yemeye başladığı için Ali Cengiz'in sol elinde iki parmağı eksik kalmış. Ama bu padişahın kızıyla evlenmesine engel olmamış.

     Bu anlattığımız efsane kısmıydı. Şimdi Türk Dili uzmanı olan Orhan Velidedeoğlu'nun oldukça mantıklı görüşüne bakalım:

    Al / âl sözcüğü dilimize değişik anlamlarda girmiştir.
    al = kırmızı ,
    âl = aile, evlat, sülale, hanedan
    âl = yüksek
    al(âl) = hile-hud'a, oyun. (Bizi şu anda ilgilendiren anlam)

    Kaşgarlı Mahmut'un Divanü Lügat-it-Türk'ünde de 'al' sözcüğünü 'hile' anlamında kullanılmıştır.

    Bu bilgilerden sonra şimdi gelelim Moğol hükümdarı Timuçin'e. Kurnaz ve acımasız bir savaşçıdır. Savaşlarda atik davranır. Çeşitli savaş hileleriyle düşmanı kılıçtan geçirirmiş. Bu başarılardan dolayı kendisine "Çok başarılı ve yetkin savaşçı" anlamında, Çince "Çengsze" adı verilmiştir. Yani adı bizim bildiğimiz "Cengiz" olmuştur. "âl-i Cengiz" de Cengiz'in savaş hilesi, savaş oyunu, savaş aldatmacaları anlamında kullanılmıştır. Günümüze ise Ali Cengiz oyunu olarak gelmiştir.

    İşte efsanelerden uzak, tamamen gerçeğe dayalı bir anlam.
Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

Börekçi Tevfik - Serpme Böreğin Tek Adresi



     Börekçi Tevfik. Antalya’da bırak yaşamayı, vakit geçirmek için gidecek olanların bile mutlaka uğraması gereken yerlerden biri. Fotoğrafta da anlaşılacağı üzere serpme börek yapıyor. Kendi elleriyle incecik açıyor hamuru.

     Tevfik amcanın değişik bir çalışma prensibi var. Sabah erkenden açıyor iş yerini ama öğleye kadar çalışıyor. Öğlen 12’den sonra boşa yorulmayın, bütün müşterilerini göndermiş, dükkanı kapatmıştır. Ama cumartesi günleri mesaisi uzun sürüyormuş; saat 13’e kadar.

     Bana kalırsa sabah erkenden gitmek gerek Börekçi Tevfik'in yanına. Ben saat sekiz civarında gittiğimde pek kalabalık değildi. Biraz duvarda asılı ünlülerle çekilmiş fotoğrafları inceledim biraz da Tevfik ustayla sohbet ettim. 

     “Bi kapatıp gidemiyorum şurayı” diyor. Daha çocuklarının kendi ayakları üzerinde duramadığından, çalışmaya mecbur olduğundan bahsediyor. “İnanır mısın” dedi “ Herkes gitmiş görmüştür şu Peri Bacalarını, Karadeniz’i. Ben daha gidip göremedim oraları.” Sonra şöyle devam etti; “Kapatsam gitsem müşteriye ayıp olur gibime geliyor.” O, ayıp etmeyi kafaya koymadan önce gitmek lazım iş yerine.

    Vedat Milor da Tevfik amcayla bir program yapmış. Şu adreste bu video var:
        https://www.facebook.com/671470829541390/videos/740770009278138/

     Peynirli ve kıymalı börek yapıyor. İsteğe göre böreğin üstüne pudra şekeri serpebilirsiniz. Farklı bir tat açıkçası. Ben genelde peynir seven biri olarak kıymalı börek (pudra şekeri olmadan) tercihim oldu. Börekler biraz küçük, bir buçuk veya iki börekle doyabilirsiniz. Biz 1,5 peynirli, 1,5 kıymalı söyledik. Yanında da toplam 4 çay. Hesap 34 TL. geldi. Börek 10 TL. diyebiliriz. Diğer börekçilere göre biraz pahalı ama bu da Börekçi Tevfik kalitesinin farkı olsa gerek. En az bir kere denemenizi tavsiye ederim.  

Üç Kapılar'a yakın Börekçi Tevfik ustanın yeri. Gitmek isteyenler için haritayı paylaşayım. 


Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

Geldi Evlilik Yıldönümü - Düğün Davetiyesi


     Geçen yıl  facebook hesabımda tüm tanıdıklarımı davet etmek için yazdığım düğün davetiyesinde o güne kadar çektiğim zorlukları(!) anlatmıştım. Üstünden bir yıl geçmiş bile. Kutladığımız ilk 26 Eylül'de bu telaşı sizinle paylaşmak istedim. En az bu kadar güzel bir yılı herkesin yaşaması duasıyla...

"(Pek benzemese de) DAVETTİR (Sonunu getirebilene)


     İstanbul’da verdiğim onca emekten sonra tamam demiştim ama... “Öyle olmaaaaz. Bu işin annesi var, babası var…ailesi var” dediler. Beni aileye alsınlar diye otuzumdan sonra türlü şirinlikler yaptım, yılıştım, sırnaştım. Elimde bir demet çiçek, boynumda kravat, arkamda ailem (aslında dayak yeme ihtimalime karşı bir kaçı önümdeydi) acı kahve içmeye gittim. Tabiri caizse değil, bildiğin acı; karabiberli. Ve tabi ki bol tuzlu. Herkese aynı tepsiden servis edilirken bana ayrı tepside(Yedi Bela Hüsnü’ye gelen armut misali) gelişinden tahmin etmiştim zaten içindeki tuz oranının kahveden yüksek olduğunu. Eee öyle sofrada tuzluk istemeye benzemiyordu bu kız isteme, istemeseniz de tuzlu geliyordu kahveniz.
     Bir hafta boyunca kahvaltıda haşlanmış yumurtayı tuzsuz yedim. Millet deniz kenarında nefes aldıkça tuz kokusunu hissederken ben nefes verdikçe hissettim. “Nefes aldıkça değil, verdikçe burnuna tuz kokusu geliyorsa doğru mahallede dolaşıyorsun” dedim. Gerçi lise yıllarında da o mahallede dolaşmışım ama boş dolaşmışım demek ki.
     Neyse işte bizi tebrik falan ettiler..İlerleyen günlerde “Tabi tabi” dedim “Nişansız olmaz.” Sonra aklımı başıma toplayıp “İyi de ben ablamın düğününde bile oynamadım.” desem de “yüzme bilmeyeni denizin ortasına atacaksın, mecburen öğrenecek.” mantığıyla ilk cümlemi dikkate aldılar. “Tabi tabi, nişansız olmaz.”
     Sonra pistin ortasına atıldım. Dikkat ederseniz buradaki “atıldım” kendi isteğimle çıktım değil, birileri tarafından fırlatıldım anlamı taşıyor. Piyanist pistin ortasından çocuklarınızı alın dediğinde alınan çocuklara özendim. Beni ortadan alan olmayınca yeri geldi kostak kostak yürüdüm, yeri geldi bıdı bıdı çekirge oldum. Bizi alkışladılar, tebrik falan ettiler işte.
     Sonra nikah için toplandık. Bu sefer daha çok alkışladılar. “Tamam, bu sefer bitti galiba” dediğim sırada “Bu da yetmez damat. Daha kalabalık, daha kalabalık,çok kalabalık olsun dediler. “Tamam” dedim ben de “Bütün adamlarımı toplayıp geliyorum o zaman. 26 Eylül’de düğün yapıyoruz.” Bakın beni yalancı çıkarmayın. Ben bitanem için o kadar psikolojik ve fizyolojik dayanıklılık testinden başarıyla çıkmışken gelmezseniz ayıp olur.
     Gelemeyenler 26 Eylül akşamında misafir odasındaki orta sehpayı kenarı çekip flash tv.yi açsınlar ve aile bireyleriyle üstüne düşen görevi yapsınlar lütfen."


     Bir yıl boyunca hayatıma tat katan ve bana katlanan, dolayısıyla çektiği zorluklar yukarıdaki metnin karşısında destan olabilecekken sesini çıkartmayan sevgili eşime teşekkürler. Ömür boyu inşallah...  :) 
Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.