(Video) Yüzbaşı Friedrich Wilhelm (Yüzbaşı Köpenick)


Kurnazlığın, zekanın ve cesaretin ilginç bir örneği. Gerçek bir olay.





Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

(Video) Muhsin Ertuğrul Mustafa Kemal'i beklemeden tiyatroyu başlatınca..

     
       Muhsin Ertuğrul o akşam Mustafa Kemal'in tiyatroya geleceğini bilmesine rağmen onu beklememiş ve tiyatroyu başlatmış. Bakalım nasıl bir tepkiyle karşılaşmış.





Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

Sıradan Bir Gün




Klasik bir günümü büyük yazarlar gibi yazacağım ben de. Bulunduğum ortamı betimliyim, böyle teşbihler falan yapayım. Ne bileyim ararsanız kinayeler, mecaz-ı mürseller bulursunuz belki.

Cam kenarındaki koltuğuma oturmuş kahvemi yudumluyorum. Nerelere bastığını bilmediğim o pis ayaklarıyla geldi üstüme kondu bir sinek. Kovaladım. Evde bir tur atıp geliyorum dercesine uzaklaştı.

Bir hamsterın kafesindeki çarkta koştuğu gibi sitenin bahçesinde tempolu yürüyen bayanlar da sanırım dokuzuncu turlarını tamamladılar. Bir sokak kedisiyse verilen yüz binlerce liraya inat (eski parayla yüzlerce milyar) lüks bir arabanın kaputuna yatmış yalanıyor.

 Bense artık söz verdiğim arkadaşıma gitmek için giyinip evden çıkmalıyım. Kalktım, üstüme bir tişört geçirdim. Bu tişörtler de zayıf olduğum için, mağaza vitrinindeki mankenlerde durduğu gibi durmuyor hiç üstümde. Sanki daha çok çalıya çamaşır atmışsın gibi işte.Kurusun diye..

E şimdi eli boş da gidilmez tabi. Bir şeyler almak lazım. Bir hediyelik eşya mı yoksa yenilebilecek bir şey mi? Çok düşünmeye gerek yok açıkçası. O sırada arkadaşım da ben de bekar hayatı yaşadığımız için karın tokluğuna yönelik bir şey almak daha mantıklı. Hediyelik eşya alacak olsaydım tercihim kesinlikle milli hediyemiz olan borcam olurdu. O borcam nasıl bir şeydir öyle. Eminim, özellikle bütün bayanlar bilir; ülkede acayip bir borcam sirkülasyonu var. Ama fabrikalar kesinlikle üretmiyordur artık onu. Çünkü herkesin evinde üç beş tane var. Onlar sürekli başkalarına götürülüyor. Hatta sizin hediye ettiğiniz bir borcamın birkaç yıl sonra, kutusu hiç açılmamış halde size hediye olarak geri dönmesi kuvvetle muhtemel.


Borcam almamaya kesin olarak karar verdikten sonra mütrobüse bindim. Ama nasıl bindim. Burada şunu tekrar anladım ki Türk vatandaşlarındaki analiz yeteneği kimsede yok. Kendimden biliyorum yani. Metrobüse biner binmez boş koltuklarla karşılaşan vatandaş önce kendini darı ambarında sanır ama acele etmezse bir tane bile yiyemeyeceğini bilir. Hemen başını bir sağa bir sola çevirerek metrobüsün fotoğrafını çeker (Bu hareketi bir kereden fazla yaparsa artık çok geçtir. Trafik kurallarında öğrendiğiniz, karşıdan karşıya geçerken, önce sola sonra sağa sonra tekrar sola yanlıştır, unutun onu) Ve saliseler içinde diğer kapıdan binen ve arkasından gelen yolcuların hızıyla boş koltuklara olan mesafesini analiz eder. (Sürekli binenlerin rüzgarı bile hesapladığı bilinir.) ve bir tanesine yönelir. Şanslı değilse sandalye kapma oyununda olduğu gibi müziğin kesilmiş olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalır. Gerçi bu oyunda sandalye sayısı oyuncu sayısından bir eksiktir. Şoförün oyunu ‘kendi adına’ daha eğlenceli hale getirmek için insafsızca davrandığını bile düşünebilirsiniz. Yine de ne eğlenceli şu İstanbul. Her yerinde insanlar neşe içinde oyunlar oynuyorlar. Özellikle mesai bitiminde  bile bu kadar istekli, enerji dolu oluşları hayret uyandırıcı. Gerçi bazı teyzeler oyunda ayakta kalınca mızıkçılık yapıyorlar ama neyse artık..    
Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

Bir Öğretmenin Tatili


       Bir Antalyalı olarak hemen hemen her yaz tatili öncesinde karşılaştığım klasik bir soru vardır; “Ya şimdi Kemal! Antalya’da tatil yapmak istesek otel fiyatları ne kadardır?" 
Galiba bazı arkadaşlarım benim her yaz Antalya'nın en lüks otellerinde kaldığımı sanıyorlar. Bir türlü kabullenemediler 2+1 evde oturduğumu. 

       Ben Antalya’ya gideceğim dediğimde karşımdakinin gözlerini kısıp, kafasını sağa sola sallarken “Ne şanslısın seeen!” demesine alıştım. Güzel oluyor, o kısılmış gözlerde ben de kendimi otelin havuzunda, elimde bir meyve kokteyli, arkamda Rus kızları dans ederken buluyorum. 

       Kısacası bilmem ben otel fiyatlarını. Ama istersen evimin bir odasını kiralayabilirim sana. Kahvaltı ve klima dahil. Animasyon diye tutturma, onu da kendin yap akşamları. Sen burayı "Air condition room with breakfast" olarak değerlendir.

       Aslında bir çok öğretmen gibi seyahat etmemin, pardon, göç etmemin sebebi kuraklıktır. Çünkü yaz mevsimi kurak geçer. Öğretmene daha bi kurak geçer. Ek ders yoktur, ek gelir yoktur, harcamalarsa daha fazladır. Kendimizi Serengeti’deki öküz başlı antiloplar gibi daha fazla “Yeşilliğin” (İsteyen bu yeşilliği para olarak algılayabilir) olduğu akrabalarımızın yanına atabilmektir amaç. Net Coo (national geographic) yanlış biliyor. Aslında büyük göç haziran sonu temmuz başında başlar. Seyahat giderleri ise Masai Mara nehrinin timsahları gibi çıkar karşımıza. Onu da atlatabilirsek göçü tamamlayıp arkadaşlarımızla ve akrabalarımızla birlikte hayatta kalma maliyetini düşürecek koloniler kurabiliriz.

      Öyle bir yerleşiriz ki oraya, bu sefer de daha önce korktuğumuz timsahlara benzeriz. Hani minimum enerji kaybı için güneşin altında ağızları açık bekliyorlar ya...İşte ondan.Hem de iki ay..


      Şu durumda Allah hiçbirimizi Net Coo ekibiyle karşılaştırmasın. Bizim ülkemizde daha kimliği olmayan vatandaşlar varken nehirdeki bütün balıkları, karadaki bütün zürafaları tutup tutup etiketleyen adamlardan herşey beklenir. “Hımmm, du bakim bu şartlar altında nasıl yaşıyormuş bu.” diye bi ses duyarsanız kaçın oradan.

Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

Doğum Günü Hediyesi

      Galiba erkekleri en çok düşündüren konulardan biridir sevgiliye hediye almak. Kıyafet almayı düşünsen beğenmeyebilir veya üstüne olmayabilir. Takı veya bir akşam yemeği de oldukça klasik… İşte bu noktada yeteneğiyle tüm Türkiye’ye hizmet veren Faruk’u  arayıp yardımına ihtiyacımın olduğunu söyledim. Fikrimi anlatınca mükemmel olduğunu ve kesinlikle uygulamamız gerektiğini söyledi.  

     Faruk yıllardır özellikle kara kalem çalışmalarıyla kendini geliştirmiş, güler yüzlü, esprili bir ressam ve resim öğretmeni. Benim içinse hani insanın konuşmadan bile beraber güldüğü arkadaşları vardır ya, işte onlardan :))

     Neyse, planın başlangıç kısmı şöyle; Emel (Sevgilim, şimdi ise sevgili eşim) metrobüsle Büyükçekmece’ye kadar gelecek ve beraber yemek yiyeceğiz. Bu, Emel’in bildiği kısmı. Faruksa aşağıdaki haritada işaretli Mehmet abinin kafesinde bizi bekliyor olacak. Bir yolunu bulup Emeli oraya götüreceğim. Şu detayı da vurgulamam lazım, Emel Faruk’u daha önce hiç görmedi. İşte bu yüzden Faruk da Mehmet abi de kafeye ilk girişimizde beni kesinlikle tanımayacaklar.




       Faruk sürekli hadi gelin artık eve misafir gelmiş diye mesaj çekince Atirus’ta akşam yemeğini alelacele yedirdim kızcağıza. Acaba nasıl bir bahane uydursam da Corner Cafe’ye gitsek diye düşünürken, Emel “Şimdi bunun üstüne güzel bir çay giderdi.” demesin mi?  İşte aradığım fırsat “Şurada bi kafe var, çayı çok güzel oluyor. Hadi oraya gidelim.” :))

        Kafeye gittiğimizde Mehmet abi kapıdaydı, beni tanımayacaktı tamam da surat beş karış, sanırsın ki beni dövecek :)) Kapıdan girer girmez Faruk'u gördüm. Faruk’un da surat beş karış, hararetli hararetli tuvale sürekli bir şeyler karalıyor. Şimdi Faruk ‘un resim yaptığı masayı uzaktan gören  bir masaya oturmamız lazım. Zar zor gülmeden bir masa buldum kendimize.

        Emelle biraz sohbet ettikten sonra
“Bak dedim şurada bir ressam var. Acaba güzel çizebiliyor mu dedim.”
Dönüp baktı “Bilmem ki” dedi.
“Ne dersin gidip bi çizimlerine bakalım mı?”
Benden çok heveslendi;  “Hadi bakalım.”
      Bu tanımadığımız (!) ressama kolay gelsin dedim. Teşekkür etti. Tuvalin arkasından yaklaştığımız için hala yaptığı resmi görememiştik.  
“Eğer özel değilse çizdiğiniz resme bakabilir miyiz?” dedim.
“Tabi ki” dedi ve resmi bize doğru çevirdi.
      Bitanemin o andaki şaşkınlığı her şeye değerdi.
“Ama, ama bu..Nasıl olur? Ama bu, benim.”
“Doğum günün kutlu olsun bitanem.”  :))

Eğer siz de İstanbul’da yaşıyorsanız böyle plan için Faruk Çankaya ile görüşebilirsiniz. Yok İstanbul dışındaysanız da anneler günü, sevgililer günü, doğum günü vs için sevdiklerinizin kara kalem çalışması bence mükemmel bir hediye. Sipariş verebilirsiniz.

Birkaç örnek çalışması;




Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

Meslek Seçiminde Nelere Dikkat Etmeliyim?

      Bence mutluluğun en önemli koşullarından bir tanesi meslek seçimidir.Çünkü günümüzün büyük bölümünü iş yerinde ve çalışma arkadaşlarımızla geçiririz.Bir gün içinde annemizden, babamızdan, çocuklarımızdan daha çok çalışma arkadaşlarımızı görürüz.İşte bu noktada, kendimize göre, kaliteli bir mesleğe giden yolları belirlememiz gerekir.Ben de kendi kriterlerimi sizin için şu şekilde sıraladım ; 

1)Okuyun

    Düşün; bir bahar mevsiminde pazar sabahı kalkmışsın ve güzel bir kahvaltı yapacaksın.Önce gidip bakkaldan veya marketten ekmek ve birkaç parça kahvaltılık alacaksın.Ama evine yakın olan bakkala gitmek istemiyorsun.Neden mi? O suratsız adam moralini bozuyor.Sana karşı tek bir kötü lafı yok ama ne doğru düzgün selam alıyor ne de ilgileniyor.Daha uzaktaki bakkal da ucuz değil ama hiç olmazsa başka isteğinin olup olmadığını soruyor,güler yüzlü...
    İşte siz de, bir bakkal açmaya karar verirseniz, evinden daha uzak bakkallara yürütmeyin insanları. Galiba bunun sırrı da okumakta. Bakkal da olsanız, manav da olsanız okumakta... Çözüm; mesleğin ne olursa olsun iletişim okumakta,insan ilişkileri okumakta, Doğan Cüceloğlu, Üstün Dökmen okumakta…

2)İlgi Duyduğun Mesleğe Yönel

    Güzel meslek yoktur, kişiye göre meslek vardır.Bir kişi doktorluğa “İnsanların hayatını kurtarabildiğin mükemmel bir meslek.” gözüyle bakarken başka birisi “Ben insanların hastalıklarıyla mı uğraşacağım?” diye bakabilir.Hakkında bir mesleğe yönelmenle alakalı tecrübeli insanların söylediklerini baskı olarak değil, ciddiyetle incelenmesi gereken tavsiyeler olarak değerlendir.Yoksa bütün bir ömrü; sabah işe giderken, iş yerindeyken veya akşam eve dönerken ağız dolusu küfürle geçirebilirsin.

   Size güzel bir örnek vereyim; Avukatlık ve pilotluk güzel mesleklerdir değil mi? Statüsü vardır, geliri güzeldir vs. Ancak bu işleri yapan Özlem Dilara ve Vahap Şatır çifti bu meslekleri bırakıp çiftçi olmaya karar vermişler. Onlar için mutluluk demek ki toprakta, tarımda.. Detaylı bilgiyi aşağıdaki linkte bulabilirsiniz.
http://www.haberler.com/avukatlik-pilotluk-yaparken-isi-biraktilar-simdi-8163547-haberi/

3)Cevapla ; Ben İşveren Olsam Beni İşe Alır Mıyım ?

    Şirketine bir personel alacaksın.Duyurmuşsun ilanını etrafa.Başvuruda bulunan iki özgeçmiş elinde duruyor.İkisi de aynı okuldan mezun.Bir tanesi bu okul dışında hiçbir nitelik eklememişken kendisine diğeri İngilizce kursuna gitmiş, bilgisayar kursuna gitmiş, sertifikalar almış, ehliyet almış…İşveren olarak diyorsun ki “ Aynı ücreti vererek neden niteliksiz olanı işe alayım?Hem belli ki diğeri çalışmayı da seviyor.”
    Herhalde hiçbir işveren şirketinin batmasını istemez.Sen de istemezsin.Onun için sen de kendine tercih edilebileceğin bir personel nitelikleri kazandır.Kısacası nitelikli insan ol.Yatırımlarınızı kendinize yapın, kendinizi geliştirin ki tercih edilme sebebinizi arttırın.

4)Aileni Düşün

     Aile bireyleri senin suratını hangi zaman diliminde görebilecek? Ailenle birlikte geçirebileceğin haftalık, yıllık tatilin olacak mı ? Bu sorulara da olumlu cevap verebilmesi gerekiyor bulacağın mesleğin.Ama ailen senin suratını görmeye dayanamıyorsa bir gece işi bul derim. Gündüzleri uyursun zaten ;) Yazımın 8.maddesinde aileyle zaman geçirmeye dair güzel bir örnek vereceğim.

5)Yeteneklerini Gözönüne Bulundur

     Yeteneklerin konusunda gerçekleri kabul et.Sen evde şarkı söylerken annen bile seni terlikle kovalıyorsa, birilerinin gazına gelip, Türkiye’nin yeteneği olacağım diye milyonların önüne atma kendini.Tabi bu uç bir örnek oldu.Her konuda başarılı olacağız diye bir şey yok.Önemli olan hangi konuda iyi olduğumuzu keşfetmemiz ve o yönümüzü geliştirmemizdir.Bu Mantıksal zeka, dilsel zeka, görsel zeka,müziksel zeka,sosyal zeka vs. olabilir.

6)Ahlaklı Davran

      Elbette bir tanıdığın aracılığıyla iş sahibi olabilirsin ancak bir sınavla veya eleme usulü ile işe alımlarda adam kayırma, torpil, rüşvet gibi şeylere başvurduğunu duymayayım :) Bırak o işi hakkıyla yapabilecek olan yapsın.”Ama ben yapmasam başkası rüşvet verip o işe sahip olacak.” gibi saçma bir düşünceye sahip olmadığını da biliyorum.Bu düşünce seni hiçbir zaman haklı çıkarmaz.Birileri hırsızlık yapıyor diye hırsızlık da yapmıyoruz değil mi?Hakimin karşısına çıkınca mantıklı (!) savunmamız hazır olurdu ; “Ama o da çaldı.” :)
     Kısacası bir ömür boyunca alacağımız maaşı hak etmeliyiz.  


7)Maaş da Önemlidir


    Siz bakmayın bazılarının "Meslek seçerken gelirine bakma" diyene. Bu mesleğin ne kadar gelir elde ettiğini de detaylı araştırın. Hatta gelecekte neler vaad ettiğini bile araştırabilirsiniz. Sonuçta geleceğe yönelik planlarınız, umutlarınız, hayalleriniz olacak. Bunların da gerçekleşmesi elbette maddi bir gelirin olmasıyla mümkündür.

8)Tercih Edilmeyin, Tercih Edin

   Keşke meslek tercihinde kaygımız "Acaba bir işe girebilecek miyim?" yerine "Acaba hangi mesleği yapsam?" olsaydı. Kulağa ne kadar güzel geliyor değil mi? Ancak bu imkana sadece çok çalışanlar ulaşacaktır. İşte onlardan biri beni gece gece aradı;
-Aloo, dostum hala karar veremedim, napayım ben ?
     Onu bu güzel çaresizliğe iten başvurduğu bütün mesleklere girebilme imkanı. Şöyle anlatayım; 
Akdeniz Üniversitesi Tıp Bilişimi konusunda başvurusu kabul edildi, kendisine derslere de girebileceği kadro açıldı. Bir bankanın müfettişlik sınavına girdi, başarılı oldu. THY'nin pilotluk sınavına girdi kazandı.
    İşte artık işveren değil, başvuran olarak kendisi bir tercih yapacak. Ne kadar güzel bir zorluk değil mi?  Böyle bir durumda eminim büyük çoğunluk pilotluğu tercih ederdi. Ama 4.maddede bahsettiğimiz gibi aile önemlidir. Ailesiyle daha fazla vakit geçirebilmek için de bu arkadaşım banka müfettişliğinde karar kıldı.  
    
Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.

Doğum Günü Aksilikleri


Tuhaftır doğum günleri.Garip hisseder insan kendini.Yaşınız küçükse inanılmaz bir sevinç kaynağıdır.Ama değilse bu gün  hüzne de dönüşebilir.
Geçen gün öğretmenlerimizden Bircan hocanın 43. doğum günü olduğunu öğrendik.Öğretmenler odasında hemen organize olup bir pasta aldık.Tenefüste mumları yakıp Bircan’a sürpriz yaptık.Çok eğlendik yani.Tabi Bircan hariç…
Kendime ait kutlandığını hatırladığım ilk doğum günümde ise annem ve ablamlar pasta yapmıştı.Küçüktüm o zamanlar.Yaşımı tam olarak hatırlamıyorum.Annemin ağzında lokmayı çiğneyip bana yedirdiği dönemden sonraydı. Galiba akrabamız Hilmiye halayla Himalayalar, yufka ekmeğine kağıt ekmek dediğim dönemdi.Ama hatırladığım şu ki size özel bir pastanın yapılması çok güzeldi.Bir de hediyeler mi?Yok artık daha neler?Demek böyle oluyormuş doğum günü dedim. Elma şekerini de ilk defa o gün tadıyordum.Ne kadar güzel görünüyordu.Hâlbuki sonradan anladım; elma şekeri  insanları tanımanın provası gibiymiş.İçindeki elmadan çok o parlak, kıpkırmızı dış güzelliğine takılıyordu aklınız.Bir ısırık alınca uğruyordunuz hayal kırıklığına.Zaten incecik bir çubuğun ucunda kocaman bir elmanın bulunması başlı başına bir dengesizlikti. Çoğu insan gibi..
Akşam da samimi olduğumuz birkaç aile gelmişti. Gelenler de birer paket tutuşturmuşlardı elime.Havalara uçacaktım galiba.Misafirlerden gelen üç paket duruyordu önümde.Merakımı hemen yenmek istedim.Birinci paketin uç kısmını açtığımda inanamadım.”Yok canım,değildir” dedim.Paketin tamamını açıncaya kadar umudunu yitirme!Tamamen açtığımdaysa elimde bir banyo lifi vardı.Attım hemen bir kenarı.Şimdi düşünüyorum da bir çocuğa doğum günü hediyesi aldığımda ilgisiz kalması, bir köşeye atması beni üzerdi.Bu hediyeye karşı ilgisiz davranmış olmam belki üzmüştü o aileyi.Ama yine de böyle bir hediyeyi bana verme cesaretini gösteren ailenin de heyecanla banyoya koşturmamı beklemeyeceğini düşünüyorum.
Diğer paketi aldım elime.Bu da yumuşaktı.Paketin yumuşaklığı bana umut vermese de getiren aile umut veriyordu.Onu da açtığımda bir havlu çıktı.Doğum günü macerası güzel başladı hayal kırıklığıyla bitti.
Sonrasında da hiç heves etmedim doğum günüm kutlansın diye.Ama ailem ve arkadaşlarım sağ olsunlar gayet güzel doğum günleri geçirdim.Geçen sene de öğretmen arkadaşlarımın bana sürpriz yapacaklarını anladım.Ufuk gelip “Bu akşam canlı müzik yapan bir yere gidelim.” dedi.Arkadaşlardan bir kısmı gitmiş biz de dört beş kişi toplanıp gidecektik.”Benim canım istemiyor, siz gidin.” diyince yaptığı ısrarlardan artık sürpriz iyice ortaya çıkmıştı.Ne yapalım gideceğiz artık.Yolda sadece onların o güzel emeklerini boşa çıkarmamak için nasıl şaşırmış rolü yapacağımı düşündüm.Meğer her şeyden haberdar olup da bir şey bilmeyen şapşalı oynamak ne zor işmiş.Canlı müzik baya güzeldi, geç de olmuştu ama hala pasta yoktu ortada.Bizimkiler numaradan “Kalksak mı acaba?” demeye başladılar.Galiba sürpriz yokmuş,yanılmışım dediğim sırada garson bizim masaya doğru yöneldi.Masanın uç kısmında ben oturuyordum.Bana “Pastayı şimdi mi getireyim?” diye sordu.Arkadaşlar “Ne pastası be, ne pastası?” diye adamı döveceklerdi az kalsın.Bir doğum günüm de böyle geçti.

İlk anlattığım doğum günümde üçüncü hediyeyi merak ettiysen söyleyeyim; bir takım beyaz iç çamaşırı…Verdikleri hediyelerle resmen “Leş gibi kokuyorsun, git bir keselen, kurulan,  şu temiz çamaşırları da giy.” demişlerdi.
Bu içeriği beğendiyseniz paylaşabilirsiniz.