Dalmaçya. Nadin kenti.
Joseph. Kimsesiz, ahırda çalışan, çıplak ayaklı bir çocuk.
Dul bir kadın çocuğun bu haline görünce çok üzülür.
Ölen kocasının ayakkabılarının yanında anne şefkati de verir
küçük çocuğa.
Yıllar sonra büyüyen çocuk, Maria isimli bu kadına ağzı
mühürlü bir torba gönderir.
Mührü açan Maria gördüğüne inanamaz;
İçleri altın dolu bir çift ayakkabı.
Peki Joseph nasıl bu kadar zengin olmuştur?
Çalıştığı ahırın konağına İstanbul’dan bir misafir gelir.
Gelen misafir çocuğun kimsesiz olduğunu öğrenince çocuğu
İstanbul’a götürmeye karar verir.
İstanbul’da Devşirme Ocağı’na teslim eder.
Joseph artık Yusuf olmuştur.
Çalışkanlığı ve zekasıyla burada da dikkati çeker.
Saray-ı Hümayun’a gönderilir.
Padişahın silahlarını korumak, bakımını yapmak, törenlerde
de taşımakla görevlendirilir.
Silahtar Yusuf Paşa
sürekli padişahın yanında bulunur.
Sultan İbrahim, Yusuf Paşa’yı Kaptanıderyalığa getirir.
Hatta tarihçiler tarafından ‘deli’ olarak adlandırılan
Sultan İbrahim kızını dillere destan bir düğünle Yusuf Paşa’ya verir.
Tarihte bu evliliği unutulmaz kılansa düğün töreninin
gösterişi değil,
Yusuf Paşa’yla
evlenen Fatma Sultan’ın henüz üç yaşında olmasıdır.
‘Deli’ İbrahim tüm yalvarmalara rağmen Yusuf Paşa’yı Girit’i
alamadığı gerekçesiyle öldürtür.
Ve cesedine bakarak şöyle der;
“Ne güzel kırmızı elma gibi yanakları varmış, yazık oldu,
kıydım.”
Böylece Fatma Sultan da dört yaşında dul kalan bir çocuk
olarak tarihe geçer.
Sunay Akın’ın ‘Bir Çift Ayakkabı’ kitabından yararlanılmıştır.
0 yorum:
Yorum Gönder