Hıfzı Topuz, TRT’de yayınlanan ‘Her Hafta Bir Konuk’ adlı
programını için yaptığı röportajları derlemiş “Bana Atatürk’ü Anlattılar” adlı
kitabında. Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile de bir röportaj gerçekleştirmiş.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu I.Dünya Savaşı sırasında İsviçre’de
bulunuyormuş. Üç buçuk sene sanatoryumda tedavi görmüş. Atatürk’ün ismini de
ilk defa orada duymuş. Orada camlı vitrinler içinde afiş yapılan gazetelerde
görmüş Çanakkale’deki başarılarını. İkdam Gazetesi’nin yazı işleri müdürlüğünü
yapan Yakup Kadri, Enver Paşa’nın Mustafa Kemalle ilgili kendilerine de bir yasak
getirildiğini şöyle anlatıyor:
“Harp zamanında, Birinci cihan Harbi zamanında, Çanakkale
Muharebeleri’nde Kemal’den bahsedilmesin diye emir verilmişti. ‘Bu milletin
zaferidir, milletin malıdır, falanın, filanın malı değildir’ diye Enver Paşa bu
emri vermişti.”
Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal Yakup Kadri’yi
Ankara’ya davet etmiş. Karşılıklı oturup konuşmuşlar. Daha sonra ‘İlke’ olacak fikirlerini
anlatmış Mustafa Kemal.
Bilirsiniz, aydınlar toplumdan farklı düşünür. Toplumun önde
gidenleri, yol göstericileri olarak da farklı düşünmek ve yeniliklere açık
olmak zorundadır zaten. Aksi halde ‘Aydın’ olamazlar. Hıfzı Topuz’un şu sorularıyla
dönemin aydınlarından sayılan Yakup Kadri dahi cumhuriyete bakış açısını itiraf
etmiş.
“Siz hiç kendisi üzerinde etkileriniz olduğu kanısında
mısınız?“
“Zannetmiyorum. Atatürk daima önde giden bir adamdı. Onunla
karşı karşıya oturdum dedimse, fikren de karşı karşıya oturmadık yani. Atatürk
daima bizden 30-40 sene öndeydi. Mesela itiraf ediyorum, ben cumhuriyetçi
değildim. Böyle bir şey olacağım aklımdan geçirmezdim.“
"Ama Atatürk sizi inandırdı herhalde.”
“Evet, Atatürk yavaş yavaş herkesi inandırdı. Ben
cumhuriyeti tercih etmiyor değildim, ediyordum ama o devirde, o acayip devirde
halifelik vardı, bilmem ne vardı, bunlar ortadan nasıl kalkacak, bir türlü
aklım etmezdi. Bize bütün cesareti veren Atatürk’ün otuz senelik önde
gidişiydi. Atatürk bizi arkasından sürükledi.”
Aslında Yakup Kadri şahsında toplumun öncülerinin bir
kısmının cumhuriyete bakışını bütünleştirebiliriz. Artık toplumun büyük
çoğunluğunun bu konu hakkındaki düşüncesini ve Mustafa Kemal’in ne kadar büyük
bir iş başardığını siz düşünün.
Aynı kitapta Falih Rıfkı Atay’ın da çok önemli bir sözü var. Adeta mücadelenin
savaşlardan sonra yaşandığını vurguluyor; “İzmir alındığı gün Gazi ölseydi cumhuriyet
kurulamazdı.”
Yakup Kadri, Mustafa Kemal’in bu mücadelede ne kadar yalnız
kaldığını şöyle anlatıyor;
“Atatürk’ün tek dostu yoktu dersem, inanır mısınız? Fakat
Atatürk cumhurbaşkanı olduktan sonra bütün dünya onun dostu oldu. Oraya
varıncaya kadar Atatürk’ün çektiklerini ben bilirim. Meclis aleyhindeydi. Çünkü
meclisin yarısından fazlası ittihatçıydı. Demek ki Enver Paşa’cıydı…”
Bu cümleleri "Atatürk çağının çok daha ilerisinde bir lider olduğu için yalnız kaldı" şeklinde yorumlamak bence pek de yanlış olmaz.
Bu cümleleri "Atatürk çağının çok daha ilerisinde bir lider olduğu için yalnız kaldı" şeklinde yorumlamak bence pek de yanlış olmaz.
Kütahya’da ordumuzun yaşadığı bozgun günlerinde ordunun
henüz başında olmamasına rağmen Atatürk’ün yaşadığı sıkıntıları şöyle dile
getirmiş.
“Fevzi Paşa
Genelkurmay Başkanıydı. Atatürk her gece oraya gelir, bir küçük odada Fevzi
Paşa’yla karşı karşıya, harita üzerinde askeri harekâtı izlerdi. Biz de
ekseriya akşamları kendisini yalnız bırakmamak isterdik. Çünkü sabaha kadar
telgraf başında harekâtı takip ederdi, aşağıda telgrafhane vardı. Subay gelir,
daima saati saatine, şu şurada, bu burada diye kendisine durmadan bilgi
verirdi. Atatürk de ‘Falan paşayı çağırın bana, filan paşayı çağırın,’ diye
sahra telefonlarıyla emirler verirdi. Ara sıra da böyle ıstırap çeken bir adam
gibi belini tutardı, o vakit böbrek hastalığı vardı Atatürk’ün. O arbedede
böbrek hastalığı vardı. Sıkı bir tedavide bulunması lazım geldiği halde sabaha
kadar orada otururdu. Doktorlar sıcak suya girsin demişler kendisine. Sıcak
suya girmek için orada banyo yok. Tenekeden bir banyo yapmışlar, oraya
yatırırlardı. iki-üç neferi vardı yanında. Zaten başka kimse yoktu. Neferler
sıcak su yaparlar, getirirler, biraz açılırdı. Ondan sonra da meclise gidip laf
anlatması lazım gelirdi.”
Mustafa Kemal ordunun başına geçtikten sonra Sakarya Zaferi gelmiş.
Düşmanın yakıp yıkarak çekildiği köyleri Yakup Kadri tek tek dolaşarak notlar
almış. Ve şöyle diyor Yakup Kadri;
“İşte Atatürk’ün o kıvranarak, memleket ıstırabıyla,
memleketi kurtarma gayretiyle nasıl çalıştığı hep gözlerimin önündedir. O akşam
eğer elimden gelseydi boynuna sarılıp, 'Bizi affet’ derdim.”
0 yorum:
Yorum Gönder